“Türkiye: Avrupa’nın güvenliği için en iyi müttefik”
Günümüzde Avrupa ülkelerinin karşı karşıya olduğu en büyük zorluk DEAŞ gibi terör örgütleriyle mücadele ve göç akışlarının yönetimi. Türkiye, bu zorlukların aşılmasında uluslararası çabalar bağlamında önemli bir rol oynamaya devam etmektedir.
Avrupa Birliği’nin (AB) Suriyeli göç akışını düzenlemesini sağlayan Türkiye’dir. Türkiye sadece üç buçuk milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmakla kalmadı, aynı zamanda Batı Avrupa’ya ulaşmak için riskli Ege Denizi’ni geçme girişimlerini de durdurarak binlerce insanın hayatını kurtardı.
Türkiye, DEAŞ’ı terör örgütü olarak tanıyan ilk ülkelerden biridir. Ayrıca ülkemiz DEAŞ’la mücadele amacıyla kurulan Uluslararası Koalisyona üyedir.
Bazı Batılı ülkeler cihatçıların havaalanlarından geçişini bile kontrol edememişken, Türkiye dört binden fazla şüpheli yolcunun kendi topraklarına girişini reddetti; yaklaşık altı bin teröristi sınır dışı etti; on binden fazla DEAŞ ve El Kaide üyesini tutukladı; Suriye ile 911 kilometre uzunluğundaki kara sınırının güvenliğini sağlamak için büyük çaba gösterdi.
Diğer koalisyon üyeleri sahada çok sembolik bir varlığın ötesine geçemezken, 2016 yılından bu yana sadece Türkiye kara kuvvetleriyle DAİŞ’e karşı Özgür Suriye Ordusu ile birlikte savaşıyor.
Fırat Kalkanı Harekâtı, Türk Ordusu tarafından yönetilen, Cerablus, El-Bab ve çevre kentlerin kurtuluşunun yanı sıra barışçıl bir şekilde geri dönüşünü sağlayan, bu konuda örnek teşkil edecek istisnai hatta benzersiz bir harekattır. memleketlerinde yüzbinlerce Suriyeli.
O halde Avrupalıların güvenlikleri açısından sırtlarına yaslandığı Türkiye’nin doğru anlaşıldığını söyleyebilir miyiz? Ülkemizin eylemlerinin doğru bir şekilde aktarıldığını ve takdir edildiğini söyleyebilir miyiz? Maalesef durum bu değil.
Bugün Batı’da yaygın olan Türkiye karşıtı söylem, Batılı aşırılık yanlılarının göçmen akışlarını araçsallaştırmasından beslenen yabancı düşmanlığı ve İslamofobideki artışın kısmi bir yansımasıdır. Dahası, seçmenlerini tatmin etmek amacıyla bazı vicdansız siyasetçiler, Türkiye’nin AB üyeliğine muhalefetlerinde “siyasi doğruluk” olarak gizlenmiş Müslüman karşıtı ve yabancı düşmanı mesajlarını gizlemeye çalıştılar.
Bu söylem aynı zamanda Türkiye’nin son yıllarda karşı karşıya olduğu tehditleri küçümseyen ve liderlerini otoriter olmakla suçlamaktan ve temelsiz bir şekilde bireysel hakları ihlal etmelerinden kaynaklanıyor. Ancak hangi Avrupa ülkesi, sınır bölgelerini kontrol altına alan DEAŞ ve PKK / PYD / YPG gibi terör örgütlerinin şiddet eylemleri karşısında bu haklara daha fazla saygı duyabilirdi; Fethullah Gülen ve terör örgütünün 15 Temmuz 2016’daki kanlı darbe girişimi; Suriyeli mültecilerin masrafları Türk vergi mükelleflerine ait olan ekonomik ve sosyal yük gibi Türkiye’nin karşılaştığı tehditler ve zorluklar? Aslında Türkiye dışında hiçbir ülke bu kadar çeşitli zorluklarla aynı anda daha iyi başa çıkamazdı.
Avrupa Konseyi’nin Strazburg’da kurucu üyesi olan Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraftır. Bu Sözleşme, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi tüm vatandaşların bireysel haklarına Türk Adaletince de saygı gösterilmesini garanti eder. Buna göre, Türkiye’de bu haklara Avrupa’daki diğer ülkelerden daha az saygı gösterildiğini kimse iddia edemez.
Türkiye bugün kararlılığı sayesinde, DAEŞ veya PKK / PYD / YPG gibi terör örgütlerinin kendi topraklarında herhangi bir eylem yapmasını engellemeyi başarıyor. FETÖ ile mücadelede kaydedilen ilerlemeler, yakında Türk Hükümetine olağanüstü halin kaldırılmasına olanak tanıyacak. Fransa’da olağanüstü halin sona ermesinin yedi yüz on dokuz gün sürdüğü hatırlanabilir.
Bugün Türkiye, sağlam bir siyasi istikrara sahiptir ve Avrupa ülkeleri arasında en yüksek ekonomik büyüme oranına sahiptir. Her yıl kırk milyona yakın turisti ağırlayan Türkiye, dünyanın en güvenli turizm merkezlerinden biri olmaya da devam ediyor.
Türkiye’nin Suriye’de siyasi çözüm bulmak için her türlü çabayı gösteren bir ülke olarak önceliği, Avrupa ve NATO’nun Ortadoğu ile sınırını da oluşturan bu ülke ile sınırındaki her türlü terör varlığını ortadan kaldırmaktır.
Afrin’de PKK / PYD / YPG ve ortakları DAİŞ’e karşı yürütülen “Zeytin Dalı” harekatı bu amaca tam olarak ulaşılıncaya kadar devam edecek. Her ne pahasına olursa olsun Türkiye, bu terör örgütünün sınır hattındaki Suriye topraklarını işgal etmesine izin vermeyecek ve yanlış bir şekilde PKK / PYD / YPG teröristlerini paralı asker olarak kullandığını düşünen müttefiklerine hatalarının ciddiyetini göstermek için elinden geleni yapacaktır. DEAŞ’la mücadele denmesi güzel bir fikirdir.
Müttefiklerimiz, Türkiye’nin Avrupa ve bölgenin güvenliği için en iyi müttefiki olduğunu ve öyle kalacağını anlayacaklardır.